Page 51 - Aurora
P. 51
gitmişti. Anneme baktım ama uyuyordu bu nedenle sessiz olmaya çalıştım. Oraya doğru
gidecekken yalpalayarak düştüm. Askerler iyi olup olmadığıma baktılar sonra da biraz su
verdiler. Belki gelirler diye bir umutla beklerken hâlâ orda savaşıyorlar, kazanacaklar diye
düşünerek kendimi her an teselli etmeye çalışmıştım. Bulduğum her anda dualar etmiştim
fakat onlar maalesef şehit olmuşlardı. Ölümler arasında en onurlusu olsa da şu an hayatım
yerle bir olmuştu.
Teşekkür ederek askerleri uğurladım. Odama doğru ilerledim, kapıyı kapatıp yastığıma
kapandım ve ağlamaya başladım. Ne yapacağımı bilmez haldeydim. Ölülerinin bile
bulunamaması ayrı bir ağırlık koymuştu üstüme. Bunları yazarken bile içimden parçalar
kopuyor. Savaşın bir gerçeği de buydu işte, ölüm. Onları uzun zamandır hiç görememiştim.
Sıcaklıklarını, kokularını bile hatırlamıyordum. En son onlarla ne zaman vakit geçirdim
hatırlamıyordum.
Akşam vakitlerine doğru annem uyandı. Alıştırarak söylemek istesem de o neler olup bittiğini
anlayınca acısından kahroldu. Haykırdı, ağladı. Onu sakinleştirmeye çalışsam bile nafileydi.
Ona eşlik ettim, birlikte ağladık. Birkaç gün gözüne uyku girmedi. Doktorun bakmaya gelince
de az zamanı kaldığını söyledi bana. İçime bir taş daha oturdu. Sevdiğim her insanın
yanımdan ayrılması kalbimi parçalıyordu. Sen ise köşede oturuyordun. Küçük olduğundan
neler olup bittiğini anlamıyordun. Biz ağlayınca ağlayıp gülünce gülüyordun sadece. Bazen
bana “Abimle babam nerde?” diyordun. Ne diyeceğimi bilemiyor, bakakalıyordum. Sadece
“Uzun süre dönemeyecekleri bir yere gittiler.” diyebiliyordum. Çok acıydı, çok...”
5 Mayıs 1923
“Bugün mektebe gittim bir daha gelemeyeceğimin haberini vermek için. Çok normal bir
durumdu o zamanlara göre. Annemin hastalığı kötüye giderken ayrıca sana bakmam
gerekirken okumam imkânsız sayılırdı. İlkokul belgemi aldım ve mektepten çıktım. Sadece
içimde bir boşluk olduğunu hissediyordum, fazlası yoktu.
Eve geldim, annemin yanına gittim. Dili damağı kurumuş, yemek yiyemediğinden iyice
yanakları çökmüştü. Resmen ölümünü izliyordum ve hiçbir şey yapamıyordum. Olabilecek
durumlara kendimi hazırlamaya çalışıyordum. Sadece ikimiz kalacaktık, Barış. Sadece senle
ben. Bir gün sana bunları açıklamam gerekecekti. Her şeyi öğrendiğinde hissedeceğin hüzün
ve o ağırlık, düşündükçe hüzünlenmeme yol açıyordu. Bunu düşünürken yanıma geldin.
Eteğimin ucundan tutup “Abla neden üzgünsün? Acıktın mı yoksa?” diyerek ekmeğini bana
uzattın. “Benimkini yiyebilirsin abla, üzülmene gerek yok.” dedin masumca bana bakarak.
Gözlerim dolmuştu. İşte o an fark ettim, sadece ikimiz kalmıştık bu yolda.”
29 Ekim 1923
“Bugün cumhuriyet ilan edildi, Barış! Nasıl sevinçli, nasıl mutluyum sana kelimelerle
anlatamam. Onca ızdıraplı aydan sonra sonunda istenen sonuca ulaşabilmek, düşmanı
yenebilmek o kadar güzel bir his ki içim içime sığmıyor.
Tüm halkın yaşadığı onca sıkıntı ve kayıp, cumhuriyet uğrunaydı. Kurtuluş uğrunaydı.
Bugünü göremeyen ama canı pahasına her şeyle savaşan insanlar vardı. Annem, babam ve
49